Zülfü Livaneli'nin 2001 yılında yayımlanan muhteşem romanı.
Stockholm'e mülteci olarak gelip yerleşen insanların geçmişte yaşadıkları acıları ve kendileriyle baş başa kaldıklarında hissettiklerini okurken sizin de hissedebileceğiniz mükemmel bir anlatım. Geçmişte size acı çektiren bir insandan intikam almak için yanıp tutuşurken o avucunuzun içine düşse ne hissederdiniz? Affetmek mi? yoksa intikam mı?
Arka Kapak :“Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.”
12 Mart rüzgârlarının İstanbul’dan Stockholm’e savurduğu bir mülteci
olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye’den bir hastayla karşılaşır.
Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır.
Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı
ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar.
Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir...
Zülfü Livaneli’nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu
ve beklenmedik finalleriyle de etkileyen, kusursuz bir roman.