29 Kasım 2015 Pazar

Son Kemoterapi Seansım

Kanımın artmaması sebebiyle ertelenen kemoterapi seansım bayağı bir gecikmeli oldu. Doktorlar kanımı arttıracak bir şey vermedikleri için ne yapacağımızı şaşırmıştık. Yapılan tek açıklama bazı insanların kan değerlerinin artışa dirençli olduğu ve beklememiz gerektiğiydi. Ama ben bu gidip gelmelerden fazlasıyla sıkılmış ve yorulmuştum.
Bu sefer kendi başımıza iş yaptık ve kan iğnelerini başka bir doktora yazdırarak evde kızımın yaptığı kan iğneleri sayesinde kanımı 14,4'e yükselttik.
18.09.2015'te kemoterapi onayım verildi ve ertesi gün kemoterapimi aldım. Artık kontroller için randevu almak kalmıştı. Doktorlar bir ay sonra gidip Mr, endoskopi ve ultrason çektirmem gerektiğini durumumun o zaman belli olacağını söylediler.

Bu arada her şeyi denememize rağmen artış göstermeyen kan değerlerimi arttırmanın yolunu da kırmızı şarapta bulduk.

Tetkiklerim ve edindiğim tecrübeleri anlatmaya devam edeceğim...

28 Kasım 2015 Cumartesi

Mart Menekşeleri

Bir kadının yüreği sırlarla dolu bir denizdir...

Gerçek aşkı yaşadığına inanan ünlü yazar Emily Wilson, kocasının başka bir kadını ona tercih ettiğini öğrenince, hayal kırıklığına uğrar. Tüm bu olanlara rağmen yine de tek bir damla gözyaşı dökmez.

Büyük yengesi Bee, Mart ayını Bainbridge Adası'nda geçirmesi için onu davet eder. Emily ruhunda açılan yaraların iyileşmesi umuduyla, bu teklifi kabul eder.

Adanın mistik havasıyla huzuru yakalamaya çalışan Emily, 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük bulur. Bu günlük onu geçmişin tozlu sayfalarına hapsolan gerçek bir aşk hikayesine ve altmış yıllık bir aile sırrına götürecektir...

Umut, hüzün, pişmanlık, aşk, tarih ve gizem duygusunun bir arada işlendiği büyüleyici bir roman.
Sarah Jio, insan kalbinin ne kadar hatalı olursa olsun sevdiklerini her zaman affedeceğini eşsiz bir dille anlatıyor.

26 Kasım 2015 Perşembe

Un Kurabiyesi Tarifimm

Malzemeler :
1 su bardağı pudra şekeri 
1 su bardağı  sıvı yağ
Aldığı kadar un

Yapılışı :
Tüm malzemeleri bir kaba alarak yoğurup, şekil verildikten sonra 180 derecede üstü kızarana kadar pişirilir. Kurabiyeler soğuduktan sonra pudra şekeri ile süslenerek servis edilir.

Kıyır kıyır enfes ve yapılışı çok basit bir kurabiye tarifi... 

25 Kasım 2015 Çarşamba

24 Kasım 2015 Salı

Ağlayan Kek Tarifim


Malzemeler:
 

Kek için:
  • 4 adet yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 2 yemek kaşığı süt
  • 1,5 su bardağı un
  • Kabartma tozu
  • 1 çay bardağı kakao
  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
Keki Islatmak İçin:
  • 2 su bardağı süt
 
Üzeri İçin :
  • 1 paket krem şanti
  • 1 paket çikolata sosu




Yapılışı :Yumurta ve şeker iyice çırpılır. Kalan hamur malzemeleri ilave edilerek kek hamuru hazırlanır. Yaklaşık 28×28 boyutunda kare borcamda ya da yuvarlak borcam da kullanabilirsiniz.170 derece ısıtılmış fırında 40-45 dakika  pişirilir.
Soğuduktan sonra kekimizi kürdan ile delirek 2 su bardağı süt ile ıstalıtır.

Sütünü çeken kekimizin üzerine önceden hazırlamış olduğunuz krem şanti sürülür.Son olarak bol çikolata sosu ile üzeri kaplanır. Çikolata sosunun da mutlaka soğumuş olması gereklidir. Birkaç saat dinlendirdikten sonra dilimleyerek servis yapılır. Afiyet olsun...

23 Kasım 2015 Pazartesi

Cennetin Rengi

Sophie Duncan herkesin hayalini kurduğu bir hayatı yaşıyordur. Başarılı olduğu bir işi, mutlu bir yuvası ve bu yuvayı neşesiyle taçlandıran bir de iki yaşında kızı vardır. Ancak bir gün aldığı bir haberle tüm dünyası altüst olur. O zamana kadar yaşadığı hayatın bir yalandan ibaret olduğunu anlayan Sophie, artık kaderini karşılama vaktinin geldiğinin farkındadır. Yok saydığı annesiyle yüzleşerek geçmişindeki sırların kilidini açacaktır. Ve öyle bir an gelecektir ki gerçekten yaşamakla sevmenin ne demek olduğunu doğaüstü bir olayla keşfedecektir.

Keyifle okuyacağınız, sayfalarında akıp gideceğiniz enfes bir kitap...

20 Kasım 2015 Cuma

Tahinli Çörek Tarifim


























Hamuru için Malzemeler
2 adet yumurta
3 yemek kaşığı toz şeker
1 tutam tuz
1 paket kuru maya
50 gr tere yağı
Yarım su bardağı su
Yarım su bardağı süt
3,5 su bardağı un

İçi için:
1 su bardağı tahin
1 su bardağı ince çekilmiş ceviz veya fındık
10 yemek kaşığı toz şeker

Üzeri için:
1 adet yumurta sarısı


Yapılışı :
Küçük bir tencerenin içerisine yarım bardak su, yarım bardak süt ve tere yağını koyalım. Tereyağını eritelim. Yoğurma kabının içerisine mayayı, şekeri, tuzu ve 2 adet yumurtayı ilave edelim. Üzerlerine ılık olan sütü ilave edelim. Unu yavaş yavaş ekleyerek güzelce yoğuralım. Elimize hafifçe yapışan ama çok da cıvık olmayan bir hamur elde edelim. Derin bir kabın içerisine biraz un serpelim ve hamurumuzu kabın içerisine koyalım. Hafif nemli bir bezle hamurun üzerini örtelim. En az 1 saat civarında hamuru yalandıralım. Mayalanan hamurdan elma büyüklüğün-de bezeler koparalım. Hamurları açacağımız tezgahın üzerine biraz un serpelim ve merdaneyle uzun oval şeklinde hamurları açalım.
Açtığımız hamurun üzerine fırçayla tahini sürelim. Üzerine ceviz ve şeker serpelim. Uzun kenarından tutup rulo şeklinde saralım. Bıçak yardımıyla ortadan ikiye bölelim. Daha sonra bir ucundan tutup, kendi etrafında dolayarak şekil verelim. Yağlı kağıt serili veya yağladığımız tepsiye tahinli çörekleri dizelim. Fırça yardımıyla üzerlerine yumurta sarısından sürelim.
180 derecede ayarlı fırınımızda üzerleri kızarana kadar pişirelim.
 


Afiyet olsun....

16 Kasım 2015 Pazartesi

5. Kemoterapim

27.08.2015 tarihinde 5.kemoterapim için hastaneye gittim. Kan tahlillerim yapıldı ve kemoterapi onayım çıktı.
 
Kemoterapimi alıp eve dönerken kendimi çok halsiz ve yorgun hissetmeye başladım. Yine o dayanılmaz ağrılar başlamıştı ve yerimden kalkmadan yattığım günlere geri döndüm. Bunlara kemoterapi ilacının yan etkilerinin yanı sıra kanımın çok düşük olması sebep oluyordu. Ama tabii ki bunları doktor olmadığımız için araştırarak kendimiz öğrendik. Kan değerlerime baktığımızda kanım 0,98 olduğu halde kemoterapi verilmişti.

Bu hastalığa yakalanmadan önce her işini kendi halleden, yemek yapması için hiç kimseyi mutfağa sokmayan ben şimdi kolumu kıpırdatacak gücü bile kendimde bulamıyordum. Bunun psikolojisi artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Bu dönemde anladım ki insanı bitiren asıl şey kanser olmak gerçeği değil bu yan etkileri yaşamaktı. 

Sevenlerimin etrafımda pervane olup ellerinden geleni yapmaya çalışırken benim acı çektiğimi gördükçe bana hissettirmemeye çalışsalar da gözlerindeki acıyı ve hüznü görebiliyordum.

Her seferinde bu en ağır geçen kemoterapi demeye başlamıştım ve gerçekten de öyleydi...

13 Kasım 2015 Cuma

Torun sevgisi :)

 Torun sevgisi o kadar büyük, o kadar güçlüdür ki; kolunuzu kaldıracak haliniz bile yokken size bir sözüyle mantı açtırır. Hastalığım sürecinde ayaklarımın üzerine tekrar basabilmemi, bu hastalık ile savaşıp karşısında güçlü durabilmemi sağlayan canım torunum ile açtığımız mantıdan kareler...






11 Kasım 2015 Çarşamba

4. Kemoterapim ve doğum günüm :)


3.kemoterapimde yaşadıklarımdan sonra o kadar korkmuştum ki kan seviyem düşmesin diye elimden geldiğince iğnelerimi olmaya ve  kan yapıcı gıdalar tüketmeye devam ettim. Çünkü kemoterapi sürecim artık uzasın istemiyordum.

21 gün daha geçmişti ve kan sonuçlarım çıktığında kan değerimin 1,44 olduğunu gördüm. Bir öncekine göre yükselmiş olması ve tedavimin uzamasının bana daha zararlı olacağı düşünülerek 4. kemoterapi onayım verildi. Kemoterapimi bir gün sonra aldım.
 
Ve bir gün sonra doğum günüm geldi çattı. Kızlarım ve arkadaşları bana sürpriz hazırlamışlar ve bu doğum günümü hep birlikte kutladık. Aslında ağrılarım ve halsizliğim nedeni ile yatıyordum yine ama onları görünce moralim yerine geldi. Hepsine buradan ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bunlarda o günden kareler ;




Beni bu zor günlerimde yalnız bırakmayan tüm sevenlerim sizi çok seviyorum ...

Ayva Tatlım







9 Kasım 2015 Pazartesi

4. Kemoterapi Serüvenim ...

Çok zor zamanlar yaşatan 3. kemoterapi kürümden sonra yattığım yerden kalkamadım, kendimi hiç bu kadar kötü, bu kadar ağrılı ve bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Tam kendimi toparlamaya başlıyorken 4. kemoterapi günüm geldi çattı. Zaten kendimi o kadar halsiz ve yorgun hissediyordum ki zar zor gittim kan vermeye. Tahlil sonuçlarımı alıp kemoterapi onayımı almaya gittiğimde kanım çok düşük olduğu için kemoterapi alamayacağımı öğrendim. Doktorum yine bütün vücudumu ağrıtan o kan iğnelerinden verdi. İğnelerimi olup gittiğimde kan değerimde yükselme olursa kemoterapi alabilecektim.
 
Her gün iğnelerimi oluyor ve sonrasında dayanılmaz ağrılarımla yüzleşiyordum. İğnelerden kurtulmak kanımı iğnesiz olarak yükseltebilmek için çevremizdeki dostlarımızın kan arttırıcı olarak tavsiye ettiği her şeyi denedim. Bunların arasında çiğ ve kompostosu yapılmış siyah üzüm, domates ile birlikte sıkılmış havuç suyu,  eczanelerde bulabileceğimiz  söylenen keçiboynuzu özü, pekmez, dalak kısacası kan yapar dedikleri her şeyi aldık ve denedim.
 
Bir hafta sonra tekrar hastaneye gittiğimde kanım her şeye rağmen yine düşük çıktı. Doktorum bunun kanım ile ilgili olabileceğini, bazı insanların kan değerlerinin artışa dirençli olup; ne yaparsanız yapın kolay kolay artmayacağını söyledi ve bu sefer bana bir ünite kan verdi.
 
Doktoruma bir de çok kafama takılan "bazı kemoterapi alan hastaların neden benim kadar ağrısı olmadığını, hatta onların kemoterapiden çıkar çıkmaz sigara içmeye başlayarak normal hayatlarına nasıl dönebildiklerini, benimse neden  bu kadar halsiz olduğumu" sordum. Doktorumun cevabı "sigara içen insanlar içmeyen insanlara nazaran zehire bünyesi aşina olan insanlar ve hiç sigara içmeyen birinin vücudu zehire alışık olmadığı için kemoterapiden daha çok etkilenmesi normal".
 
Böyle bir durum da insan gülmeli mi? yoksa ağlamalı mı? gerçekten bilemiyorum. Bunları duydukça yıllarca sağlıklı beslenmek ve yaşamak adına inandığım ne varsa yerle bir oldu. Tamam biliyorum aslında bu yaşadıklarımız biraz da kader, yani kendinizi ne kadar korursanız koruyun eğer bu hastalığa yakalanmak varsa kaderinizde kaçmanın imkanı yok.
 
Bu nedenledir ki hayata dair  ne varsa aslında ne ile mutlu oluyorsan onu yap, ne yemek istiyorsan onu ye. Çünkü bu hastalık ancak yüksek moral, bol mutluluk ve sıfır stres ile yenilebilir.
 
 

8 Kasım 2015 Pazar

Kış Bahçesi

                            
Kristin HANNAH bu kitabında beni bir kez daha büyüledi. Okurken anlatılan sahnelerin sıcaklığını, soğukluğunu, acısını ve mutlulu-ğunu derinlerimde hissedip, tüm anları gözlerimin önümde olu-yormuş gibi yaşadım.
                
Birbirine tamamen zıt olan iki kız kardeş ve onları hep uzağında tutan soğuk bir anne. Babalarının ölümünden sonra babalarına verdikleri söz nedeniyle iki kız kardeşin  annelerini tanıma çabalarını anlatılıyor. Tanıdıkça annelerine  hem yakınlaşıyor hem de geçmişte yaşadığı derin acı ile yüz yüze geliyorlar.
 
Bir masal ile başlayan hikayenin aslında annelerinin geçmişi olduğunu anlamaları onları beklenmedik bir yolculuğa ve annelerinin bile bilmediği gerçeklere sürüklüyor.
 
Ne okusam diye düşünüyorsanız işte size çok etkileyici bir kitap...
 
 

 
 
 
 
 
 


7 Kasım 2015 Cumartesi

Bugün günlerden Eminönü :)



Bugün evden uzun süredir çıkmadığım için biraz değişiklik yapalım dedik ve kızımla en sevdiğimiz yere Eminönü'ne gittik. Eminönü'nde maalesef hiç resim çekemedik çünkü bugün çok kalabalıktı.
 
Ama ayaklarımız ağrıyana kadar hatta hava kararana kadar dolaştık. Biraz alışveriş, yemek derken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Sanırım bir çok kişi de bizim gibidir çünkü İstanbul denince akla Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı ve Eminönü gelir.
 
Çeşit çeşit insanın bir arada alışveriş yaptığı ve büyük ihtimalle aynı keyfi aldığı sayılı yerlerden biri. Etrafınıza baktığınızda birçok ülkeden gelen turistleri görebiliyorsun. Genci - yaşlısı, zengini - fakiri herkesin vazgeçilmez alışveriş mekanı gibi.
 
Sonra dönüş yolunda Eminönü'ne gidip alınmadan dönülemeyecek misss kokulu Mehmet Efendi Kahveci'sinin önünde hiç azaldığına tanık olmadığım kuyrukta bekleyerek kakao ve kahvemizi aldık. Bu kuyruk ne kadar uzun olursa olsun insan almadan dönemiyor.
 
 

Sonra da kendimi biraz daha şımarttım ve siklamen çiçeklerimi de aldım.
 
 
 
Ve en son olarak dönüşte keyifli ve trafikten uzak olsun diyerek Eminönü - Boğaz hattı vapuruna bindik. Boğazdaki bir çok semtin iskelesine uğrayarak mis gibi bir yolculuk yapmış olduk.
 
Arada böyle kaçamaklar yapmak ruhumuza gerçekten çok iyi geliyor...
 
 
 

Kemoterapi 3. Kür

 
Ve 21 gün daha geçti 3. kemoterapi günüme 1 gün kala yine hastane yollarındaydım. Kanımı verdim ve sonuçlar hiç iç açıcı değildi. Kanım düşmüş, bağışıklık sistemim ile ilgili değerlerde normal değerlerden çok uzaktı.
 
Bu durum psikolojimi iyice bozuyordu ve bazen çevremde beni sevenlere hatta aileme ile bunu yansıtan agresif bir insan oluveriyordum. Bu durumu hem kendim hem de sevenlerim için kolaylaştırmak adına tedavi gördüğüm hastanenin psikoloğuna da başvurdum ve bir çeşit sakinleştirici kullanmaya başladım. 
 
3.kemoterapimi alıp eve döndüğümde çok bitkindim. Bu kür en ağır ve ağrılı olandı. Doktorların ve aynı tedaviyi gören hastaların söylemlerine göre yan etkilerin en çok görüldüğü kür buydu.
 
Evet haklı olduklarını anlamam uzun sürmedi. Ağrılarım artık dayanılmaz bir hal almıştı ve doğru dürüst yemek yiyemez olmuştum. Bazı hastalarda durum her zaman aynı olmasa da benim bu kür ile kaşlarım da dökülmeye başlamıştı.
 
Saçlarımın yokluğuna çabuk alışmama rağmen kaşlarımın dökülmesi beni derinden etkilemişti. Eski resimlerime baktıkça daha iyi anlıyorum ki yakınlarım kötü görünmediğimi söylüyorlardı ama benim ten rengim bile değişmişti.
 
Bu kür sonrasında kemoterapi doktorlarının çalışma periyodlarının değişikliği nedeniyle başka bir doktora denk geldiğimde durumun benim için neden daha zor olduğunu da anladık. Çünkü kan seviyem kemoterapi almak için çok düşük olduğu halde doktor kemoterapi onayı vermişti.
 
Kanımı arttırmak için doktorumun verdiği iğneler ile evimin yolunu tuttuk. Bu iğneler kolunuzdan enjekte edilen kan iğneleri. İğneyi olduktan sonra yan etkileri olabileceği konusunda uyarıldım.
 
Evet yan etkileri kendini gösterdi. Vücudunuzdaki tüm kemiklerin şiddetli bir şekilde ağrıdığını hayal edebilirseniz sanırım beni biraz anlarsınız. İğneleri olmamak için direndim, itiraz ettim ancak kızımın cevabı netti "bizim sana ihtiyacımız var".
 
Bana ihtiyacı olan kızlarım, eşim ve en kıymetlim en değerlim torunum vardı. Kendi kendime dedim ki ;
 
Diren Gülşen diren ki sana ihtiyacı olanları yarı yolda bırakma... 
 
 

5 Kasım 2015 Perşembe

2. Kemoterapi Kürüm

21 gün geçmiş 2. kemoterapi zamanım gelmişti. Bir gün önce hastaneye gittim ve kan verdim. Kan değerim düşmeye başlamıştı ama halen kemoterapi alabilmem için yeterliydi.

Ertesi gün gidip kemoterapimi aldım ve orada tedavi gören hastaların tavsiyesi üzerine doktorumdan mide ilacı istedim. Yorgun ve bitkin bir halde eve gelip hemen yattım. Ertesi gün uyandığımda yan etkiler başlamıştı. Sağ lenflerimin alınmasından dolayı sağ bacağım sanki kopacakmış gibi ağrıyor ve midem bulanıyordu. Çayı ve peyniri çok severek tüketmeme rağmen artık midem almıyordu.
Midemdeki sorun aldığım ilaçtan 2-3 tane alınca ancak geçiyordu.

Yine tavsiyeler üzerine kasaptan içinde bol ilik bulunan kalça kemiği aldık ve suyu ile yapılan çorbalar tükettim daha çok. Akşam olduğunda vücudumdaki ağrılar dayanılmaz bir hal almıştı. Ne ağrı kesiciler ne de kızımın ağrı kesici  kremler ile yaptığı masajlar bir işe yaramıyordu. İnsanın kafayı yemek üzere olduğu raddeye gelmiştim. Uykularımdan ağrılar yüzünden uyanıyordum yada kızımın söylediği uyusam da inleyerek uyuyordum.

Saçlarımın olmaması fikrine ben iyice alışmıştım. Çevremdekilerin verdiği tepkiler yada peruk tak, başını bağla benzeri söylemleri hiç umurumda değildi. Dışarıya pek çıkamasam da çıkmam gereken zamanlarda kendim ile barışık bir şekilde kafamı kapatmadan çıkıyordum. Hatta öyle alıştım ki seyrek seyrek onlar çıktıkça eve aldığımız makine ile tekrar kesiyordum.

Kısacası 2. kürden hatırladıklarım bol mide bulantısı ve ağrılı geçen günlerdi. Tabii ki bir de çevrenizdeki insanların yorumları. Eğer çevrenizde kanser tedavisi gören yakınlarınız varsa lütfen bırakın nasıl rahat ediyorlarsa öyle dolaşsınlar, siz yorumlarınız ile onları strese sokmak yerine yanlarında olduğunuzu gösterin yeter. Onların ihtiyacı olan eleştirilmek yada akıl verilmesi değil sakin ve huzurlu olmalarını sağlayacak insanlar ve ortamlar.


3 Kasım 2015 Salı

Kemoterapi 1.Kür Tedavim...

İç ışın seanslarım bittikten sonra beni hastanenin kemoterapi bölümüne yönlendirdiler. Yapılan tahlillerden sonra doktorlar yeniden dosyamı inceleyerek 6 kür kemoterapi almam konusunda hem fikir oldular. 21 gün aralıklarla 6 kür kemoterapi tedavim başlamış oldu.

İlk kemoterapimi alacağım gün yine annem, ablam, eşim ve kızım ile birlikte hastaneye gittik. Kemoterapi bölümüne çıktık ve ben onları bekleme salonunda bırakarak kemoterapi odasına girdim. Hastanenin kemoterapi odaları diğer hastanelere göre gerçekten çok iyi ve çalışanları da hastalara karşı gerçekten daha sevecen. Kemoterapi koltukları ve hepsinin tepesinde ilaç askıları var.

İlk koltuğa oturduğumda yine nasıl bir şey olduğunu bilmediğim için tedirgin oldum. Tepenizdeki askılara sizin için özel hazırlanmış dozlarda ilaçları asıp damar yolu ile size veriyorlar. Bu süreç ilacınızın dozuna değişiyor ama benim ki yaklaşık 4-4,5 saatte bitiyordu. Bu süre zarfında asla uyumamanız tembihleniyor çünkü ilaca karşı bir alerjiniz varsa yada reaksiyon gösterirseniz uyursanız fark edilmeme riski varmış.

İlk seansım bittiğinde biraz uyku, halsizlik ve mide bulantım oldu. Ertesi sabah uyandığımda cildimde baya baya kırmızı lekeler oluşmuştu ve biraz ateşim yükselmişti. 3-4 günümü yatarak geçirdim.

İkinci haftasında ise diğer hastaların anlattıklarının aksine saçlarım dökülmeye başladı. Çok şaşırmıştım çünkü diğer hastalar saçlarının 2 ya da 3. kürden sonra döküldüğünden bahsetmişlerdi. Bununla birlikte düz saçlı olan kişilerin kıvırcık ya da kıvırcık saçlı olan insanların da kemoterapi sonrası düz saçlarının çıktığını söyleyen birçok hasta ile sohbet etmiştim.

Saçlarım dökülmeye başladığında ne hissedeceğimi tam olarak bilemiyordum. Daha sonra en iyisinin saçlarım her elime geldiğinde yaşayacağım üzüntü yerine onları bir seferde keserek bu fikre daha çabuk alışmam gerektiğine karar verdim. Bu fikrimi kızıma anlattım ve biz kuaförün yolunu tuttuk. Ve bütün saçlarımı kazıttım. Kuaförden daha çıkmadan aldığım tepkilerden hoşnut olmaya başlamıştım bile...






1 Kasım 2015 Pazar

Aşure'nin Hikayesi



Aşure pişirmek Osmanlıdan sonra daha önem kazanmıştır. Nuh peygamber zamanından geldiği de bilinmektedir. Herkes aşurenin varoluş hikâyesinin Hz. Nuh tufanı ile başladığını bilmektedir. Hz. Nuh, Hz. İdris peygamberden sonra kavmine gönderilen peygamberden biridir. Aşurenin hikâyesi ise şu kıssaya dayanmaktadır:

Oğulları olan, Sam, Ham ve Yasef kendisine iman etmelerine karşın Kenan ve kavminden pek çok kimse ona inanıp iman etmez. 1000 seneden fazla Allah'ın emirlerini kavmine tebliğ etmesine karşın ne yazık ki çok zulme uğrar ve onların alaylarına maruz kalır. Sonunda kavmini Allah'a şikâyet eder. Allah, Hz. Nuh'a çok büyük bir gemi yapmasını emreder. Ve ona yardım etmesi için Cebrail (as) kendisine yardımcı gönderir.

Hz. Nuh emre itaat ederek büyük bir gemi yapar ve kendisine iman eden ne kadar mümin varsa onları gemiye bindirir. Her cinsten birer çift hayvanı da yanlarına alır. Ve Allah sonunda büyük tufanı kopartır. Gökten yağan yağmurlar ve yerden fışkıran sular bütün yeryüzünü kaplar. Ten Nur'un kaynaması ile gemi hareket eder.

Sadece gemiye binen müminler kurtulur. Gemi aylarca suda kalır. Bu zaman zarfında yanlarına aldıkları yiyecekler tükenmeye başlar. Geriye kalan yiyecekleri bir kazanda toplayarak bir çorba pişirmeye başlarlar. O zamanda yapılmış çorbaya bugün Aşure diyoruz. Aşurenin hikâyesi de bir rivayete göre bu kıssaya dayanmaktadır. Yüzyıllardan bu yana değişmeyen bir gelenek haline gelmiştir Aşure. Osmanlı zamanında bu aya çok önem verilir idi. Muharrem ayının 10. günü oruçla başlanırmış güne, kazanlarca aşureler yapılıp eşe dosta, konu komşuya dağıtılırmış. O zamanda aşure dağıtan gönüllü "aşure sebilcileri" varmış. Fakire, fukaraya aşure dağıtırlarmış.